"Gün ağarırken, tek başıma oturmuşsam;
Henüz daha gözlerimi, bir an bile yummamışsam;
Sen yoksan yine, bense yorgun ve yalnızsam;
Hele bir de bir de canım, hasretine kapılmışsam
Ve gözümde tütüyorsan buram buram:
İste o an bir fırtına kopar.
Sanki o an yer yerinden oynar.
Hoyrat bir rüzgâr eserken,
Sallanan gemi misali
Sallanır durur içimde dünya…”
Aman Allah!
Nasıl sözler bunlar?
Yıl 1975…
TRT’de “Eurovision Şarkı Yarışması”nın Türkiye Elemeleri yapılmaktadır. Daha 20'li yaşların başında olan Melih Kibar, “Çoban Yıldızı” adlı enstrümental parçayla yarışmaktadır. Şarkı büyük beğeni toplar ama birinciliği bir başka eser kazanır.
30’lu yaşlardaki Çiğdem Talu’da aynı yarışmaya katılmıştır. Onun eseriniyse Çoban Yıldızı’nın hemen ardından, “Yeliz” yorumlar: Hayalimdeki Adam…
İlginç değil mi?
Biri “Çoban Yıldızı”nı, diğeriyse hayalindeki adamı aramaktadır sanki.
Kozmik tesadüf dedikleri böyle bir şey herhâlde…
Aradan bir süre geçer. Yıl yine aynı.
Çoban Yıldızı’nın 45 devirli plağı çıkıp piyasaya sürülür. Plağın “B” yüzünde “Ferahnak” adlı bir Melih Kibar bestesi daha vardır. Çiğdem Talu plağı alır. Ferahnak’ı çok beğenir. Dinler de dinler.
Hem de ne dinleme, günlerce…
Çok etkilenmiştir.
Melih Kibar’a ulaşmaya çalışır.
Aynı yarışmaya katılmalarına karşın hâlâ tanışmamışlardır. Onları tanıştırmak Timur Selçuk’a nasip olur. Amaç, müzikte işbirliği yaparak güzel eserlere imza atmaktır. Öyle de olur.
Olur da yanına büyük bir öyküyü de alır.
Anlaşıp, çalışmaya başlarlar.
Melih besteler, Çiğdem o beste üzerine sözler yazar. İlk plakları, "İşte Öyle Bir Şey ve Sevdan Olmasa"
adlı 45’liktir.
Talu-Kibar işbirliği sonucu 100’den fazlası hit olmak üzere tam 270 eser üretilir. Bunlar, onların “Türk müzik Dünyası’na verdikleri armağanlardır.
Onların armağanınıysa hayatın ta kendisi hazırlar.
Birbirlerine karşı duydukları saygı ve hayranlık yavaş yavaş yön değiştirmekte, onları el ele tutuşturup farklı bir yola itelemektedir.
Bunun adı aşktır.
Aşktır ama birbirlerine açılmamışlardır.
Her şeyi kendi iç dünyalarında saklı tutarlar.
Henüz daha gözlerimi, bir an bile yummamışsam;
Sen yoksan yine, bense yorgun ve yalnızsam;
Hele bir de bir de canım, hasretine kapılmışsam
Ve gözümde tütüyorsan buram buram:
İste o an bir fırtına kopar.
Sanki o an yer yerinden oynar.
Hoyrat bir rüzgâr eserken,
Sallanan gemi misali
Sallanır durur içimde dünya…”
Aman Allah!
Nasıl sözler bunlar?
Daha okurken; insanın gözleri bulut, kalbi fırtınalara merkez oluyor. Bugün aramızda olmayan iki insanın, birbirine karşı duyduğu o çok büyük aşkın, aşksız gönüllere armağanıdır bu sözler: Melih Kibar’la Çiğdem Talu aşkının…
Yıl 1975…
TRT’de “Eurovision Şarkı Yarışması”nın Türkiye Elemeleri yapılmaktadır. Daha 20'li yaşların başında olan Melih Kibar, “Çoban Yıldızı” adlı enstrümental parçayla yarışmaktadır. Şarkı büyük beğeni toplar ama birinciliği bir başka eser kazanır.
30’lu yaşlardaki Çiğdem Talu’da aynı yarışmaya katılmıştır. Onun eseriniyse Çoban Yıldızı’nın hemen ardından, “Yeliz” yorumlar: Hayalimdeki Adam…
İlginç değil mi?
Biri “Çoban Yıldızı”nı, diğeriyse hayalindeki adamı aramaktadır sanki.
Kozmik tesadüf dedikleri böyle bir şey herhâlde…
Çoban Yıldızı’nın 45 devirli plağı çıkıp piyasaya sürülür. Plağın “B” yüzünde “Ferahnak” adlı bir Melih Kibar bestesi daha vardır. Çiğdem Talu plağı alır. Ferahnak’ı çok beğenir. Dinler de dinler.
Hem de ne dinleme, günlerce…
Çok etkilenmiştir.
Melih Kibar’a ulaşmaya çalışır.
Aynı yarışmaya katılmalarına karşın hâlâ tanışmamışlardır. Onları tanıştırmak Timur Selçuk’a nasip olur. Amaç, müzikte işbirliği yaparak güzel eserlere imza atmaktır. Öyle de olur.
Olur da yanına büyük bir öyküyü de alır.
Anlaşıp, çalışmaya başlarlar.
Melih besteler, Çiğdem o beste üzerine sözler yazar. İlk plakları, "İşte Öyle Bir Şey ve Sevdan Olmasa"
adlı 45’liktir.
Eserleri okuyansa Erol Evgin…
“İşte Öyle Bir Şey” müzik listelerinde 1 numara olur.
“İşte Öyle Bir Şey” müzik listelerinde 1 numara olur.
Talu-Kibar işbirliği sonucu 100’den fazlası hit olmak üzere tam 270 eser üretilir. Bunlar, onların “Türk müzik Dünyası’na verdikleri armağanlardır.
Onların armağanınıysa hayatın ta kendisi hazırlar.
Birbirlerine karşı duydukları saygı ve hayranlık yavaş yavaş yön değiştirmekte, onları el ele tutuşturup farklı bir yola itelemektedir.
Bunun adı aşktır.
Aşktır ama birbirlerine açılmamışlardır.
Her şeyi kendi iç dünyalarında saklı tutarlar.
Derken bir gün, Melih Kibar; üniversite yüksek lisans derecesi için Londra'ya gider. Uçak zorlu bir iniş yapar. Londra’da kıyametleri koparan müthiş bir fırtına vardır.
Gerisini Melih Kibar anlatıyor.
Birlikte dinleyelim:
- İnanılmayacak, tarifi mümkün olmayan bir fırtına vardı. Otel odasından çıktım, fırtınanın etkisinden uzaklaşmak için biraz etrafa bakayım dedim. Karanlık bir koridorda bir şeye çarptım. Bir de baktım ki piyano… Hemen odama dönüp ses kayıt cihazımı aldım. Piyanonun başına oturdum.
Beste yapmaktadır. Geceyi piyano başında geçirir.
Tamamlayınca Çiğdem’e postalar.
Çiğdem Hanım mektubu alır almaz güfteyi hazırlar, bitirir ve Londra’ya gönderir.
Devamını yine Melih Kibar’dan dinleyelim:
- Pembe kâğıda yazılmış mektubu okudum. İkinci sayfasında yazdığı sözler vardı. Başlığı gördüm ve sözleri gördüğümde birdenbire sendeledim. Yanımdaki duvara tutundum. “İçimdeki Fırtına”ydı adı ve Çiğdem, o günkü Londra fırtınasından habersizdi. Bu bir tesadüf değildi. Melih Kibar ve Çiğdem Talu birlikteliği bir tesadüf değildi. Fırtına da bir tesadüf değil. Bu müthiş bir şeydi. Çok özel bir şeydi. Onu telefonla aradığımda, bu şarkıyı nasıl yaptığımı anlattığımda ağladı.
Öykünün başlangıcında ilk bölümü yer alan o sözlerin devamı şöyleydi:
“Son ışıkları sönüyorsa sokakların,
Yeni bir gün giriyorsa, penceremden yavaş yavaş.
Sen yoksan yine, bense suskun ve bitkinsem.
Hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam
Ve yılların hesabını saşırmışsam.”
Hadi indirin o şarkıyı raflardan, koyun plağı pikaba... Çalın!
Çiğdem’le Melih’in anısına…
Saygı, rahmet ve özlemle...
Gerisini Melih Kibar anlatıyor.
Birlikte dinleyelim:
- İnanılmayacak, tarifi mümkün olmayan bir fırtına vardı. Otel odasından çıktım, fırtınanın etkisinden uzaklaşmak için biraz etrafa bakayım dedim. Karanlık bir koridorda bir şeye çarptım. Bir de baktım ki piyano… Hemen odama dönüp ses kayıt cihazımı aldım. Piyanonun başına oturdum.
Beste yapmaktadır. Geceyi piyano başında geçirir.
Tamamlayınca Çiğdem’e postalar.
Çiğdem Hanım mektubu alır almaz güfteyi hazırlar, bitirir ve Londra’ya gönderir.
Devamını yine Melih Kibar’dan dinleyelim:
- Pembe kâğıda yazılmış mektubu okudum. İkinci sayfasında yazdığı sözler vardı. Başlığı gördüm ve sözleri gördüğümde birdenbire sendeledim. Yanımdaki duvara tutundum. “İçimdeki Fırtına”ydı adı ve Çiğdem, o günkü Londra fırtınasından habersizdi. Bu bir tesadüf değildi. Melih Kibar ve Çiğdem Talu birlikteliği bir tesadüf değildi. Fırtına da bir tesadüf değil. Bu müthiş bir şeydi. Çok özel bir şeydi. Onu telefonla aradığımda, bu şarkıyı nasıl yaptığımı anlattığımda ağladı.
Öykünün başlangıcında ilk bölümü yer alan o sözlerin devamı şöyleydi:
“Son ışıkları sönüyorsa sokakların,
Yeni bir gün giriyorsa, penceremden yavaş yavaş.
Sen yoksan yine, bense suskun ve bitkinsem.
Hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam
Ve yılların hesabını saşırmışsam.”
“İşte o an bir fırtına kopar.
Sanki o an yer yerinden oynar.
Kül rengi bir akşam vakti,
Kaybolan renkler misali
Kaybolur gider gözümde dünya...”
Bir koca çınar dalından
Savrulan yaprak misali
Savrulur gider güzelim dünya…”
Çiğdem’le Melih’in içindeki fırtınaydı Londra’da esen!
Yine etkileyici yine duygu yüklü…
Sanki o an yer yerinden oynar.
Kül rengi bir akşam vakti,
Kaybolan renkler misali
Kaybolur gider gözümde dünya...”
“İşte o an bir fırtına kopar.
Sanki o an yer yerinden oynar.Bir koca çınar dalından
Savrulan yaprak misali
Savrulur gider güzelim dünya…”
Çiğdem’le Melih’in içindeki fırtınaydı Londra’da esen!
Yine etkileyici yine duygu yüklü…
Hadi indirin o şarkıyı raflardan, koyun plağı pikaba... Çalın!
Çiğdem’le Melih’in anısına…
Saygı, rahmet ve özlemle...